imei repair
Gurubumuzda paylaşılan çözümlerden haberdar olmak için Guruba katılın·
Grubumuza sende Katıl
Cep Telefonu Tamir destek Paylaşım Topluluğu
 
on | 0 yorum



KARYA YOLU: MARMARİS ETAPLARI





Üç günlük tatile bir gün daha ekleyerek dört günlük bir yürüyüş için yollara düşmeden önce, hep yaptığım gibi antik Karya ile ilgili bilgileri araştırdım. Zira bu yürüyüş, tıpkı Likya yollarında olduğu gibi benim için sıradan bir yürüyüş değildi; tarihi duyumsayacağım, geçmişe dair hayaller kuracağım ve harika bir coğrafyanın içinde kaybolacağım bir yürüyüş olacaktı. Öyle de oldu.

Karya Yolu, Akdeniz'den Ege'ye uzanan bir doğa yürüyüşü rotasıdır. Bu rota, Bozburun Yarımadası, Datça, Gökova Körfezi, İç Karia, Muğla ve Çevresi ve Dalyan olmak üzere altı bölümden oluşmaktadır. Yürüdüğüm Marmaris-Gökova rotasıyla ilgili izlenimlerimi yazmadan önce Karya tarihine ve Karyalılara kısaca göz atmaya ne dersiniz?






"Sümer kaynaklarının 'Güneş bahçesinde yaşayan insanlar' olarak adlandırdıkları Batı Anadolu insanları içinde yer alan, Anadolu'nun kadim halkı Karyalılar; günümüzde Muğla ilinin tamamını, Aydın ve Denizli'nin bir bölümünü içine alan coğrafyada yaşamışlar. Dönemlerinde, her zaman her zaman haklının yanında olmaları, çalışkanlıkları ve dürüstlükleri ile tanınan Karyalılar, kendi toprakları için savaşmalarının yanı sıra, dünyanın pek çok yerinde paralı askerlik yapan savaşçı kimlikleriyle de öne çıkarlar. 

Anadolu'da haksızlığa ve mevcut düzendeki adaletsizliğe baş kaldırıp direnen, yiğit, mert, cesur ve sözünün eri olarak nitelenen Efelerin; ilginç bir şekilde özellikle Karya uygarlığının kök saldığı Aydın, Denizli ve Muğla çevresinde ortaya çıkmaları da, bir tesadüften öte; bu coğrafyanın geçmişteki haksızlığa tahammülsüz kadim halkının bıraktığı miras olsa gerek.

M.Ö. 2. binden itibaren Batı Anadolu'da varlıkları bilinen, Hitit metinlerinde, Tevrat da, Mısır Hiyerogliflerinde adları geçen Karyalılar, Anadolu'nun yerli halkı Luvilerin devamı olarak kabul edilir. Luvi dilinde Karuwa olan adı, Hitit metinlerinde Karkiya, İran kayıtlarında Karka olarak geçen; halkına Kar, ülkelerine Karya denilen Anadolu'nun bu kadim ulusunun ismi 'Uç ülke' ya da 'Doruklar ülkesi' anlamına gelmekle beraber; dilleri olan Karca, henüz tam olarak okunabilmiş değil.

Antik çağ yazarlarına göre Karyalılar adlarını kurucusu olan kahramanları Kar'dan almışlar. Başkentleri Milas'da bulunan Karya Zeus'una ait tapınak, (Zeus Karios) Karya birliğinin ortak tapınım alanı olarak birliğin birleştirici dini merkezi olmuş. Bu kutsal alana sadece kardeş halk olarak gördükleri Mysialılar ve Lidyalıların kabul edildiğini, başka soydan olanların Karya dili konuşsa bile bu tapınağa alınmadığını vurguluyor Heredot. Bunun nedeni olarak; Mysia'nın kurucusu Myros ve Lidya'nın kurucusu Lydos'un Kar'ın kardeşleri olmasını gösteriyor.

Karyalı bir baba ile Helen bir anneden doğan, tarihin babası Heredot'un anlatımlarına kadar Karyalılarla ilgili çok fazla bilgiye rastlanmazken; savaşçı kimliklerini öne çıkaran buluşlarını, savaş miğferlerine sorguç ekleyenlerin, o zamana kadar omuza asılan kalkana kulp takanların ve kalkanların dış yüzünü resimlerle ilk süsleyenlerin Karyalılar olduğunu öğreniriz Heredot'dan.

M.Ö. 545 yılına kadar bağımsızlıklarını koruyan Karya kentleri, 545 yılında tüm Anadolu'nun Pers egemenliğine girmesiyle bağımsızlıklarını kaybederek, Karka Satraplığı adı altında Pers İmparatorluğunun idari birimlerinden biri haline gelirler."
(arkeorehberim.com)

Tarihini okuduğunuz bu kadim uygarlığın kurulduğu, yaşadığı ve bugüne kadar yaşatılan kültürlerini yerinde görmek için ankarahiking, Kafka ve Alternatif Trekking'in ortaklaşa düzenlediği turla, uzun ama rahat bir yolculuktan sonra Marmaris-İçmeler'e vardık. Otele yerleşip kahvaltımızı yaptıktan sonra İçmeler-Turunç arasını yürümek üzere yola koyulduk. Zorlu bir tırmanışla tepeye ulaştığımızda Marmaris ve İçmeler'in kuş bakışı görünümü harikaydı. 10,5 kilometrelik yürüyüşün sonunda ulaştığımız Turunç da hayal kırıklığı yaşadım. Yıllar önce biri denizden tekneyle, diğeri toprak yolda zorlukla gerçekleştirdiğim Turunç yolculuklarımdan zihnimde kalan görüntülerden eser yoktu; tek-tük yöresel evler yok olmuş ve Turunç adeta beton bir kasabaya dönüşmüştü. O zamanlar, genellikle restoran hizmeti veren otel  (adı aynı kalsa da) yeni dev binasıyla şaşırttı beni. Bir kez daha anladım ki, biz tarihi eserlerimizi ve doğal güzelliklerimizi koruyamıyoruz. Korumak bir yana mahvetmekte üstümüze yok-maalesef. Gel de John Bennet'i anma! "Doğaya  hoyratça davranan toplumlarda insanlar arasındaki ilişkiler de hoyratça oluyor." diyen Bennet'i. Bilmem anlatabildim mi? Belki de birkaç yıl sonra bu gördüklerimi tekrar göremeyebilirim diye, bol bol fotoğraf çektim, videoya kaydettim. İşte onlardan biri: